PAMUKTAN KONFEKSİYONA EKOLOJİ

 

Öğr. Gör. Esen ÖZDOĞAN

Doç. Dr. Tülin ÖKTEM

Prof. Dr. Necdet SEVENTEKİN

E.Ü. Emel Akın MYO

E.Ü. Müh. Fak Tekstil Müh. Böl.

E.Ü. Müh. Fak Tekstil Müh. Böl.

 

1.      GİRİŞ

Çevre sorunlarının insanlığı ciddi boyutlarda rahatsız etmeye başlaması, 1970’li yıllara rastlamaktadır. 1970’li, 1980’li ve 1990’lı yıllar, bütün insanlığın, gelişmiş, az gelişmiş ülke ayrımı olmaksızın, yeni bir ortak sorunla, ekolojik bunalım sorunuyla karşılaştığı ve bu sorunun bilincine vardığı yıllar oldu. Roma kulübünün M.I.T. (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü)’den bir gurup bilim adamına hazırlatmış olduğu ve dünya kamuoyunun dikkatini ekolojik dengenin bozulmasına ve ardından gelecek tehlikelere çeken, “Büyümenin Sınırları” adlı raporun yayımlamasıyla, Birleşmiş Milletler Örgütü’nün, bir uluslararası konferans toplayarak (Stockholm, 1972) sorunun tartışılmasına ortam hazırlanmasının ayni yıllara düşmekte oluşu salt bir rastlantı olmasa gerektir. 

Aradan geçen yıllarda, çevreye ilişkin kaygılar azalmadığı gibi tersine artmıştır. Nükleer reaktörlerden doğan radyoaktif kirlenmeler, sanayi dumanlarının havaya attığı sülfür oksitlerinin oluşturduğu asit yağmurları, orman alanlarının daraltılması, giderek yok edilmesi, özellikle gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerin kullandıkları temiz olmayan enerji kaynakları sebebiyle havaya atılan sülfür oksitleri, karbon oksitleri, nitrojen oksitleri gibi gazların global olarak dünya üzerinde yarattığı sera etkisi-ki, bu etki sayesinde dünya giderek ısınmakta ve ortalama ısılar yükselmektedir. Petrol tankerlerinin kazaları, nükleer denizaltılar ve kimyasal atıklarla denizlerin kontrolsüz kirlenmeleri, gübrelerin ve tarım ilaçlarının yarattığı sorunlar, aşırı nüfus artışı, stratosferdeki ozon tabakasının incelmesi ve bunun sonucu olarak da ultraviyole ışın etkisi artacağından; kanser türü rahatsızlıkların artmasıdır (1).

Ekonomik gelişmeyle çevrenin korunması ve geliştirilmesi hedeflerini bağdaştırmayı amaçlayan ve devletlere bu dengelemeyi veri olarak alan gelişme politikaları öneren “Ortak Pazar” adlı rapor (Brundland Raporu), yine Birleşmiş Milletler Örgütünün çabalarıyla 1980’li yılların ortalarında yazıldı. Sorunların boyutlarının büyümesi ve daha da çeşitlenmesi karşısında ayni örgüt, 19992’de Stockholm’den 20 yıl sonra, Rio de Janeiro Doruğu’nu toplamak, insanoğlunu kendi geleceği konusunda yeniden düşünmeye çağırmak zorunluluğunu duymuştur.

Önceleri bölgesel olarak algılanabilen ve çözümlenmeye çalışılan çevre yıkımlarının bugün hiç de öyle olmadığı ortaya çıkmıştır. Rusya’daki Çernobil kazası gibi.

Hepimiz, tüm uluslar, tek bir dünya üstündeyiz. Gidecek başka yerimiz de yok. Ve güncel deyim ile “Globalleşen” bir trend içindeyiz. Bu trend içinde çevre artık konuşulacak bir konu olmaktan çıkmış, zorunlu yatırımları gerektiren ve daha planlama/fizibilite aşamasından itibaren mutlaka dikkate alınması gereken ekonomik bir aktivite özelliğine kavuşmuştur.

Çevre konularına giderek hak ettiği ağırlığı vermek zorundayız. Başta biraz zor gelse de, sonunda alışacağız ve çevre bize, biz de çevreye daha güzel görüneceğiz. İşlerimizi çağdaş ölçülerle büyütürken, çevre ile daha bilinçli dostluklar kuracağız ve sonunda iki taraf da kazanacak.

Hem çevreyi kirleten ve bozanın, hem de bunlardan zarar görenin, eko-sistemin yanı sıra, esas olarak insan olması, sorumluluk kavramının çevre açısından önemini artıran önemli bir etmendir.

1970’lerden bu yana, dünya kamuoyu, “her ne pahasına olsun gelişme” anlayışından sürekli ve dengeli gelişme anlayışına doğru bir ilerleme göstermiştir (2).

Sürdürülebilir bir kalkınma için ekonomi ile ekolojinin birlikte hareket etmesi gerekmektedir. Bunu doğru zamanda ve doğru planlama ile yapmayan yatırımcıların yeni yüzyıla ayak uyduramayacağı ve çok zor durumlarla karşılaşacağı kesindir.

Sürdürülebilir kalkınma tanımından görüldüğü gibi, günümüzde, ekonomi ile ekoloji (çevre bilimi) “eko” ortak paydasında toplanmıştır. Yazılı ve görsel medyada da bu sözcüğe giderek artan bir sıklıkta rastlanılmaktadır.

2. TEKSTİLDE EKOLOJİ

Ekolojik dengelerin geri dönülemeyecek şekilde zarar gördüğünün farkına varılmasından sonar bu gidişi durdurmak en azından yavaşlatabilmek için gelişmiş ülkelerin önderliğinde önlemler alınmaya başlanmıştır.

Bu ekolojik hareket doğal olarak bütün alanları olduğu gibi tekstil ve konfeksiyon sektörünü de etkisi altına almıştır. İhracatının büyük kısmını Avrupa Birliği ülkelerine yapan Türk tekstil sanayii de bu ülkelerin uyguladığı yaptırımlar sonucunda direk olarak etkilenmiş, tekstilde de eko-tekstil olayı gündeme gelmiştir.

Eko-tekstil; ekolojik dengeyi bozmadan, insan ve çevre sağlığına zarar vermeden üretilebilen, kullanılabilen ve yok edilebilen ürünlere denilmektedir. Bu da tekstil liflerinin üretiminden başlayarak, mamul haline gelinceye kadar geçen her aşamada ve mamulün kullanımı sırasında insana ve doğaya zarar vermeyen maddeler ve yöntemlerle üretilen, yine insana ve çevreye zarar vermeksizin  yok edilebilen ürünleri kapsamaktadır.

2.1 Ekotekstilin süreçleri:

Bir tekstil ürününün EKO TEKSTİL olabilmesi için yerine getirilmesi gereken hususlar üç grupta toplanmaktadır:

2.1.1 Üretim Ekolojisi: Elyaf üretiminden başlayarak, giysi haline gelinceye kadar olan tüm üretim safhalarında çevreye ve insanlara zarar verilmemelidir.

Burada çevreye zarar vermeme denildiğinde, yalnızca “havanın, suyun ve toprağın kirletilmesi” değil, ayni zamanda “Gürültünün azaltılması, hammaddelerin, yardımcı maddelerin, suyun ve enerjinin bilinçli tüketimi”de bu kapsam içine girmektedir.

İnsanlara zarar vermeme denildiğinde de çevre ve insan sağlığıyla ilgili hususların yanında, “İş yerindeki çalışma koşullarının ve sürelerinin düzeyi, çocuk işçi çalıştırılmaması, hamile ve ya bebek annesi işçilerin korunması...” gibi hususlar da anlaşılmaktadır.

2.1.2 İnsan Ekolojisi: İnsanın derisi olan giysilerin ve yakın temas halinde bulunulan diğer tekstil ürünlerinin, insanlara deriyle temas, solunum veya sindirim yoluyla hiçbir şekilde zarar vermemesidir. İnsan ekolojisinde amaç: “Tekstil mamulünün kullanım yeri de (çocuk giysisi-yetişkin giysisi; iç çamaşırı-dış giysi; yastık kılıfı-perde) dikkate alınarak mamulde hangi maddelerden en fazla ne kadar bulunursa insana herhangi bir zarar verilmesi söz konusu değildir” bunu saptamak ve daha sonra da yapılan analizler ile mamulde bu maddelerin bulunup, bulunmadığını ve bulunuyorlarsa miktarlarını (konsantrasyonlarını) tespit etmektir.

2.1.3 Yok Etme(Hurdaya Çıkarma) Ekolojisi: Eskiyip çöpe atılan tekstil ürünlerinin, yakılarak, çürümeye bırakılarak, depolanarak veya başka bir şekilde yok edilirken çevreye ve insanlara zarar vermemesidir. Bu alanda tabii ki en ideal çözüm recyling’dir. Yani eskiyen tekstil ürünlerindeki liflerin yeniden kullanılmasıdır.

Tüketicilerin,  özellikle  insan  ekolojisi  ile  ilgili  duyarlılığı  ve  üretim  ekolojisinin  karmaşık,  çok  yönlü  ve  zor  denetlenebilir olması nedenleri ile  çalışmalar öncelikle insan  ekolojisi  üzerine  yoğunlaşmıştır (3).

Pamuk tarımında bugünkü dilde “Ekoloji” çoğunlukla belli birkaç tarım koruma ilacı, koza olgunlaştırıcı ve yaprak dökücü ilaçları kullanmama anlamına gelmektedir.

 

 

3. PAMUK ÜRETİMİNDE EKOLOJİ

1998-99 döneminde dünyada 33,2 milyon hektarlık alana pamuk ekimi yapılmış ve 18.6 milyon ton pamuk üretimi olmuştur. son yıllarda birim alan başına verimde artışlar kaydedilmiştir. Bunun başlıca nedenleri yeni tarım tekniklerinin uygulanması, yeni geliştirilmiş tohumlar ve bitki koruma önlemleridir. Bütün kültür bitkileri gibi pamuk da yabani otlar, diğer zararlılar ve hastalıkların tehdidi altındadır. Bunlarla mücadele önlemleri her ülke için o bölgeye has koşullara uygun olarak seçilmek durumundadır.

Pamuk bitki koruma ilaçları hastalığın, yabancı otların ve zararlıların cinsine ve zararlının yarattığı hasarın büyüklüğüne göre değişiklik göstermektedir. Değişik bitki koruma ilaçlarının ürün grupları toplam pazarda farklı roller üstlenmektedir. İnsektisidler % 68, Herbisitler % 19 ve Fungisidler % 3’lük bir pazar payına sahiptirler. Geriye kalan % 12’lik bölüm ürün almayı kolaylaştırıcı, özellikle ürünün makine ile toplandığı durumlarda kozaların aynı anda olgunlaşmasına ve/veya yaprakların erken dökülmesine yardımcı olacak ürünlerdir. Toplam ekili alanların yaklaşık % 20’sinde bu ilaçlar kullanılmaktadır.

İlaç olarak sentetik kimyasal maddeler kullanıldığı kadar biyolojik ilaçlar da kullanılmaktadır. Bunların payı toplam koruma ilaçları arasında % 5’tir. Normal kullandığımız ilaçlarla kıyaslandığında bitki koruma ilaçları insan ve hayvanlar üzerinde etkili olduğu gibi çevreyi de kirletebilmektedir.

3.1 Entegre Bitki Koruma

Entegre bitki koruma tarımın optimal biçimde yapılmasını öngörmekte ve burada ekonomi ile ekoloji eşit öneme sahip bulunmaktadır. Modern üretim araçları ve teknolojiler, denenmiş klasik metodlarla kombine edilmektedir. Entegre programlar tarım eko sistemleri ile uyumlu hale getirilmektedir. Örneğin kültür, yer seçimi, zararlılar, ekim metodları dikkate alınacak hususlar arasındadır. “Entegre bitki koruma” ile bitki yetiştirme önlemleri optimize edilerek  hastalıkların başlamadan önlenmesi mümkün olabilmektedir. Bitki koruma problemlerinin tamamı sadece tarımda alınacak önlemlerle giderilemediğinden biyolojik, biyoteknik ve/veya kimyasal işlemlerle desteklenmelidir. Kimyasal koruyucu ilaçların kullanımındaki ana slogan ise “yetecek kadar çok, mümkün olduğu kadar az” kullanmaktır. Bunun için ön koşul tarlanın çok iyi kontrol altında tutulmasıdır. Bu da bitki korumada zamanın iyi seçilmesi ve ekonomik koşulların göz önünde bulundurulmasını kapsamaktadır. Entegre bitki korumada sadece kimyasal korumanın yerini doğal koruma almamakta, aksine her ikisi uyumlu bir biçimde birlikte uygulanmaktadır. Bu entegre mücadelenin daha da geliştirilmesi gerekmektedir. Yeni mücadele ürünlerinin geliştirilmesinde de bu husus dikkate alınmaktadır.

“Entegre bitki koruma” çekici madde ve insektisidlerin birlikte kullanılması ile sağlanabilmektedir. Burada temel prensip zararlıyı ilaca çekebilmektir. Bu sayede metrekare alan başına ilaç kullanım miktarı azalacaktır. Ancak dünyada biyolojik mücadele sadece % 0,5 oranında uygulanmaktadır. Bu durum pamuk için de geçerlidir. Gen tekniğinin bitki yetiştirme alanında kullanılmaya başlamasıyla gelecekte bitki kendine kazandırılan genler sayesinde zararlılardan korunabilecektir. Entegre bitki koruma önlemleri ekim ülkesindeki pamuk kültürü ile birlikte düşünülmelidir. Çünkü zararlının yayılma alanı ve zarar yoğunluğu farklılıklar gösterebilmektedir.

Problemlerin çözümü olarak, ilaçlama tekniklerinde geleneksel biçimde uygulanan bütün alana püskürtme yerini yeni modern metodlara bırakmıştır. Bölgesel ilaçlamalar sayesinde faydalı böceklerin zarar görmemesi ve gerçek zararlılara karşı aktif olarak regülatör görevini üstlenmesi sağlanabilmektedir.

Zararlılar zamanla insektisid zehirlerine karşı direnç kazanmakta, kısa gelişme süreleri ve hızlı üremeleri nedeniyle belli bir zamandan sonra ortama uyum sağlayarak insektisidlerden etkilenmez hale gelmektedir. Bunun için değişik etki mekanizmalarına ve değişik etki kombinasyonuna sahip ilaçların dönüşümlü olarak kullanılması bir önlem olabilecektir.

Ekolojik tarım çoğunlukla lafta kalmıştır. Ekolojik pamuk tarımı dünyada 1994 yılında 12.000 ton dolayında gerçekleşmiştir. Bu dünya toplam pamuk üretiminin sadece % 0,2’sini oluşturmakta, bunun % 75’i de ABD tarafından gerçekleştirilmektedir. Yüksek maliyet ve düşük ürün rekoltesine sahip ekolojik pamuk, eko-tekstillerin yüksek satış fiyatları ile dengelenebilir. Ancak bu da arz ve talebin izin verdiği sürece mümkün olmaktadır.

3.2  Pamukta İlaç Kalıntısı

Çeşitli nedenlerle bitki koruma ilaçlarının pamuk üzerinde ve tekstil mamullerinde kalıntısı çok zayıf bir olasılıktır. Bu da kültür önlemleri, pamuğun kendine has özellikleri ve terbiye işlemlerinden kaynaklanmaktadır. Pamuğun bitki koruma ilaçları ile temasa geçme olasılığı, ancak ilaçlama kozalar açıldıktan sonra yapılırsa olmaktadır. Bunlar arasında en tehlikeli olanları makineli hasatta kullanılan yaprak dökücü ve erken olgunlaştırıcı ilaçlardır. Bunlar pamuğun makine ile toplandığı alanlarda kullanılmaktadır.

Pamuk elyafının hasattan hemen sonra temizlenmesi pamuktaki yabancı maddelerin büyük çoğunluğunun uzaklaştırılmasını sağlamaktadır. Kalan bölümü ise terbiye işlemleri sırasında yıkanarak uzaklaşmaktadır. Bunların başında koza olgunlaştırıcı ve yaprak dökücü ilaçlar gelmektedir. Bunun dışında alkalik terbiye işlemleri, alkaliye dayanıklı olmayan bitki koruma ilaçlarını da yok etmektedir (4).

4.      EKO ETİKETLERİ

Eko-tekstil kavramı çok geniş kapsamlı bir konudur. Tekstil ürünlerinin ekolojik olarak üretilmesi ve kullanılabilmesi için çeşitli kesimler tarafından birçok etiket ve standart çıkarılmıştır. Tekstil ürünleri için her kesim kendi kriterlerini ortaya koymuştur. Üretim  ekolojisinin  karmaşık,  çok  yönlü,  zor  denetlenebilir olması ve tüketicilerin  özellikle  insan  ekolojisi  ile  ilgili  duyarlılığı   nedenleri ile kuruluş ve enstitüler, çalışmalarını öncelikle insan  ekolojisi  üzerine  yoğunlaştırmışlardır. Tüketiciye güven vermek amacıyla geliştirilen  bu sistemler içerisinde en yaygın kabul görmüş olanı “Eko-Teks 100” Standardıdır. Eko-Teks Standart 100 daha çok insan ekolojisi ile ilgilidir (3).

Eko-Teks  Standart  100,  genel  ve  tüm  tekstil  mamulleri  için  geçerli  düzenlemeleri, kalite  kontrolün  oluşturulması,  test  metotlarının  tanımı  ve  uygulama  kurallarını  kapsamaktadır. Bu standardın teknik kriterleri ve test yöntemleri incelendiğinde insan ekolojisi açısından, normal kullanımda, kullanıcıya zararlı etki yarattığı kesin olmayıp tahmin edilen konsantrasyonlardaki maddelerin bile tekstil ürünlerinde bulunmaması gerektiği belirtilmektedir (5). Bu nedenle bir mal üretilmeden önce bu malın nerede kullanılacağının belirlenmesi ve gerekli yöntemlerin buna göre uygulanması gerekmektedir.

Türkiye’de eko-tekstil denince akla gelen Eko-Teks 100 standardıdır. Ülkemizde Eko-Teks 100 sertifikası alan kuruluşların sayısı şu an 257’dir. Eğer üretim ihracata yönelik ise ve özellikle AB ülkeleri ile çalışılıyorsa, mecburen eko-tekstil olayına önem vermek gerekmektedir. Çünkü Avrupalı alıcılar buna uyulmasını ve bunun da belgelenmesini istemektedirler. İç piyasaya çalışan firmalar ise alıcılardan bu konuya ilişkin zorlayıcı talepler gelmemesi nedeniyle gereken önemi henüz vermemektedirler.

Eko-tekstile en fazla önem veren ve bu standartları uygulayan ülkeler Avrupa Birliği ülkeleri, özellikle de Almanya’dır. Diğer ülkeler Avusturya, Belçika, Danimarka, Fransa, İngiltere, İtalya, İsviçre, Portekiz, İspanya vs.

1989 yılında Avusturya tarafından tekstillerdeki zararlı maddelerin ölçümü için bir test standardı geliştirilmiştir. Ayni yıl Avusturya Tekstil Standardı ÖTN 100’ün (öko tekstil normu) birinci yayını yayınlanmıştır. Bu norm ilk kez tekstiller için zararlı maddelerin testi için limit değerler ve test düzenlemeleri içermekteydi. Bu konuda yapılan görüşmeler sonucu insan ekolojisi alanında Eko-Teks 100 standardı 1991 yılında tartışılmış ve hazırlanmış 1993 yılında tekstil ekolojisi alanındaki testler ve araştırmalar için ilk uluslararası eko-teks standardı  Avusturya, Almanya ve İsviçre tarafından imzalanmıştır. Bu birliğe ayni yıl Belçika, Danimarka, İsveç, Norveç katılmışlardır. 1994 yılında Portekiz, İspanya, İngiltere ve İtalya’da Birliğe katılmışlardır (6). 1995’de Eko-Teks 100 Standardı Sertifikasyon Ofisi açılmıştır. 1997 yılında Eko-Teks 100 Standardı’nın revize edilmiş versiyonu yayınlanmış ve bu yeni Standartta daha önce 16 olan ürün grupları, yeniden düzenlenip 4 grupta toplanmıştır.

Bu dört grup;

-         Bebek giysileri

-         Cilde temas halindeki giysiler

-         Cilde temas halinde olmayan giysiler

-         Dekorasyon ürünleri’dir.

Kabul edilmiş kriterler de yeni bilgilerin ışığında daha da daraltılmıştır.

 

4.1.2000 tarihinde ARD televizyonunda, Galab laboratuarının (Geesthacht) tekstil mamullerinde Tributilkalay (TBT) buluntuları açıklaması üzerine 1.3.2000 tarihinde Eko-Tex Standart 100 kriter listesinde TBT ve DBT de yer almıştır. Diğer kriterler ve sınır değerler üzerine de çalışmalar devam etmektedir. (Örneğin Ftalatlı yumuşatıcıların kullanımının yasaklanması, yeni nikel düzenlemesi, MAK-Aminlerine  2,4- ve 2,6 Xylidin’in dahil edilmesi vb.) (5).

 

AB üyesi 15 ülkedeki Enstitü ve bunların başka ülkelerde açtıkları bunlara bağlı laboratuvarlar bugün bütün dünyada birçok firmaya Eko-Teks 100 Sertifikası vermeye devam etmektedirler. Eko-Teks 100 Standardına da yeni bilgilerin ışığında ilaveler ve yeni sınır değerler ilave edilmektedir.

 

 

 

 

 

Tablo 1: Eko-Teks 100 Standardının kriterleri (7).

 

 

Ürün Grupları

 

Bebek ve Küçük Çocuk Giysileri

Cilde Temas Halindaki Giysiler

Cilde Temas Etmeyen Giysiler

Dekorasyon Ürünleri

pH Değeri

4.0-7.5

4.0-7.5

4.0-9.0

4.0-9.0

Formaldehit

20 ppm

75 ppm

300 ppm

300 ppm

Ekstrakte edilebilir ağır metaller

Antimon

5.0

10.0

10.0

10.0

Arsenik

0.2

1.0

1.0

1.0

Kurşun

0.2

1.0

1.0

1.0

Kadmiyum

0.1

0.1

0.1

0.1

Krom

1.0

2.0

2.0

2.0

Krom VI

Tespit sınırının altında 0.5 ppm

Kobalt

1.0

4.0

4.0

4.0

Bakır

25.0

50.0

50.0

50.0

Nikel

1.0

4.0

4.0

4.0

Civa

0.02

0.02

0.02

0.02

Pestisidler (sadece doğal lifler için)

Toplam (PCP/TeCP dahil)

0.5

1.0

1.0

1.0

Pentaklorfenol (PCP)

0.05

0.5

0.5

0.5

Tetraklorfenol (TeCP)

0.05

0.5

0.5

0.5

Boyalar

Parçalanabilir Arilaminler

20 ppm

20 ppm

20 ppm

20 ppm

Kanserojen boyalar

 

Kullanılmamalı

 

 

Alerjik boyalar

% 0.006

% 0.006

% 0.006

% 0.006

Klorlu organik carrier

1.0 ppm

1.0 ppm

1.0 ppm

1.0 ppm

Biocid bitim işlemi

 

Kullanılmamalı

 

 

Güç tutuşur bitim işlemi

 

Kullanılmamalı

 

 

Organictin Bileşikleri

 

 

 

 

TBT

0.5

1.0

1.0

1.0

DBT

1.0

 

 

 

PVC Plastizerler (Ftalatlar)

DINP, DNOPP, DEHP, DIDP, BBP, DBP Toplam

0.1

 

 

 

Haslıklar

Su

3

3

3

3

Asidik ter

3-4

3-4

3-4

3-4

Bazik ter

3-4

3-4

3-4

3-4

Kuru Sürtünme

4

4

4

4

Yaş Sürtünme

2-3

2-3

2-3

2-3

Tükrük

Dayanıklı

 

Uçucu Emisyonlar (mg7m3)

Toluol

0.1

 

 

0.1

Styrol

0.005

 

 

0.005

Vinilsiklohekzen

0.002

 

 

0.002

4-Fenilsiklohekzen

0.03

 

 

0.03

Butadien

0.002

 

 

0.002

Vinilklorür

0.002

 

 

0.002

Aromatik hidrokarbonlar

0.3

 

 

0.3

Uçucu organikler

0.5

 

 

0.5

Koku Testi Anormal koku olmamalı

Eko-Teks  Standart 100’de geçen  kriterler:

4.1 pH Değeri :

Tekstil mamulleri terbiye işlemleri sırasında çeşitli bazik ve asidik maddelerle işleme girmektedir. Tekstil mamulü üzerinde kalabilecek baz ve asit artıkları, nemli ortamda cildi irite edebilmektedir. Bunu önlemek için tekstil mamulünün pH değeri, insan derisinin normal pH değeri (yaklaşık pH=5,5) ile aynı veya yakın olması gerekmektedir.

Uygun şekilde yıkanan ve gerektiğince nötralize edilen tekstillerin bu değerlere uymasında bir problem çıkmamaktadır.

4.2 Ağır Metal İyonları Tayini :

Tekstil ürünlerine ağır metal iyonları ya liften veya kullanılan boyarmaddeden ileri gelebilmektedir. Tekstil ürünlerinde ağır metallerin toksikolojik etkileri nedeniyle belli limit değerlerin altında olması istenmektedir. Bu ağır metaller: arsenik, kurşun, kadmiyum, kobalt, krom (toplam), krom VI, nikel, bakır, civa ve antimon’dur.

4.3 Formaldehit

Tekstillerde formaldehitin neden olduğu alerji ve ciddi hastalık raporları ilk defa 1960’lı yıllarda basında görülmeye başlamıştır. Formaldehitin hava içersindeki 0,5 ppm üzerindeki konsantrasyonları mukoza membranlarında ve solunum sisteminde iritasyona neden olmaktadır.

4.4 Pestisidler

Pestisidler (tarım ilaçları), bugün bitkisel lif üretiminde özellikle pamuk tarımında ve hayvansal liflerde çok kullanılmaktadır. Eko-etiketi taşıyan tekstillerin çok az miktarda pestisid artıkları içermesi gerekmektedir.

4.5 Pentaklorfenol, Tetraklorfenol

Hammadde ve hazır mallarda koruyucu olarak  (fungusid, antibakteriyel) kullanılmakta ve uzun nakliye işlemlerinde malın küflenmesini önlemektedir.

4.6 Azo Boyarmaddelerinin İndirgenmesi ile Oluşan MAK Grubu Arilamin Bileşikleri

Bazı azo boyarmaddelerinin indirgenmesi (redüktif parçalanması) sonucu oluşan aromatikamin (arilamin) bileşiklerinden insan sağlığı açısından kanserojen oldukları (mesane kanseri ve habis urlar oluşturmakta) kesin olanlar MAK Grubu III-A1 grubunu, kanserojen olduğu kesin olmayan fakat hayvanlar üzerinde yapılan denemeler sonucunda kanserojen etki gösterdikleri saptanan arilamin bileşikleri ise MAK Grubu III-A2 grubunu oluşturmaktadır. MAK Grubu III-A1 ve A2 grubları içersinde bulunan arilamin bileşikleri içeren azo boyarmaddelerinde sınır değer 20 ppm olarak kabul edilmiştir.

4.7 TBT, DBT

TBT, DBT ve MBT organotin bileşikleridir. Bu bileşikler insektisid, fungisit, antibakteriyel, ağaç koruyucu, plastik stabilizatörü olarak kullanılmaktadır. Suda yaşayan organizmalar için çok yüksek bir toksisiteye sahiptirler. TBT (tributyltinchloride) bileşiklerinin sinir sistemine toksik etkisi olduğu ve cilt tarafından adsorblandığı kabul edilmektedir. Bazı tekstil yardımcı maddelerinde bu bileşikler bulunabilmektedir (9).

4.8 Renk Haslıkları

Haslık, bir tekstil mamulünün üretimi veya kullanımı sırasında karşılaştığı etkenlere karşı direnç veya dayanma gücü olarak ifade edilebilmektedir. Kullanım haslıkları genellikle ışık, yıkama, sürtünme ve ter haslığı gibi haslıklardır.

Renk haslıkları, boyarmadde ile lif arasındaki ilişkiyi gösteren bir değerdir. Toksikolojik bir parametre olmamakla beraber, belirli bir değerin üstünde olması istenmektedir. Ancak su, ter, tükrük ve sürtünme haslıkları, insan ekolojisi açısından önemlidir. Çünkü bu haslık değerleri düşük olan kumaşlardaki boyarmaddelerin cilt veya ağız yoluyla insan vücuduna geçme riski vardır. Örneğin, bebeklerin kumaşları ağızlarına götürüp emmesi sırasında boyarmadde vücuda geçebilmektedir.

4.9 Uçucu ve koku yapan maddelerin tayini:

Halılarda, duvar kaplama, mobilya ve perdelik kumaşlar üzerinde uçucu maddelerin olmaması gerekmektedir.

4.10 Koku Testi:

Tekstil yer döşemelerinde, alt yapıştırıcıya bağlı olmadan, az veya çok koku oluşabilmektedir. Burada yer halısının kendi kokusu da söz konusu olup, bu koku birkaç hafta sonra epey azalmaktadır. Ancak tekstil mamullerinde herhangi bir şekilde oluşmuş rahatsız edici bir koku olmamalıdır.

 

Eko-tekstil Standart 100’ün kriterlerinden de görüldüğü gibi eko-tekstille ile ilgili çalışmalar daha çok insan ekolojisi üzerine yoğunlaşmıştır

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

5. SONUÇ:

Günümüzde giderek artan çevresel sorunların çözümü için ekolojik hareketler başlamıştır. Hareketin amacı ekolojik dengeyi bozmadan insanın doğadan çok yönlü yararlanmasını sağlayacak planların yapılması ve bunların uygulanmaya konulması üzerinedir.

İnsanların temel ihtiyaçlarından birini karşılayan tekstil ürünleri sağlığa çok zararlı ürünler değildir. Ancak diğer taraftan değişen talepler ve teknolojilerin de sonucu olarak tekstil ürünlerinin üretilmeleri, kullanılmaları ve yok edilmeleri sırasında çevreye ve insanlara zarar verme tehlikesi hiç olmayan ürünler olduklarını söyleyebilmek de mümkün değildir.

Gerçekçi ve doğru olan davranış tarzı, hiçbir şekilde abartmadan, aşırıya kaçmadan, mevcut olabilecek tehlikeleri, zararları en aza indirgemeye çalışmaktır. Bu davranışın sonucu ise “EKO - (Çevredostu) tekstiller”dir. Tekstil Ekolojisi sözcüğünün değerlendirilebilmesi için çok yönlü olarak ve üretimden, kullanıma ve atılıncaya kadar geçen bir süreci ele almak gerekir.

Bu konuya pamuk açısından baktığımızda, pamuk tarımı içinde önemi tam olarak bilinmeyen bitki koruma ilaçlarının rastgele ve keyfi olarak kullanıldığı görülmektedir. Bunların doğru ve yeterince kullanılması büyük önem taşımaktadır. Bitki koruma ilaçları endüstrisi bu alanda resmi makamlar, tüccarlar, çiftçiler ve diğer partnerlerle işbirliği içinde olmalıdırlar.

Pamuk tarımı ile uğraşan çiftçiler bu problemi tek başına çözebilecek durumda değildirler. Burada hükümet, sanayi, ticaret, çiftçi birlikleri ve çevrecilerin de işbirliği içinde olması gerekmektedir. Buna tekstil endüstrisi de ilave edilebilir. Endüstri bilgi alışverişi yanında gelişmiş teknoloji ve çözüm önerileri yönünden de yardımcı olabilir. Sorun çoğunlukla probleme çözüm bulamamaktan değil, yeterince eğitilmemiş olan pamuk çiftçisi ile olan bilgi alışverişi eksikliğinden kaynaklanmaktadır (3).

Bilinçli bir şekilde yapılmış pamuk tarımı da tek başına ekolojik bir ürün elde etmek için yeterli olmamaktadır. Bunun dışında pamuk liflerinden yapılmış ürünlerin üretimleri sırasında Eko-tekstiller çerçevesinde bazı hususları yerine getirmesi gerekmektedir. Modern çağın gereklerini yerine getirmek isteyen ülkeler, kendilerini bu yeni Ekolojik Tekstil Standartlarına uydurmak zorundadırlar.

Türkiye’de AB pazarına yakın tek pamuk ve büyük tekstil  üreticisi ülke olma avantajını bu konuda gerekleri yerine getirerek korumalıdır. Türk kamuoyuna eko-Tekstil kavramının girmesi tekstil ihracatımızın büyük kısmını yaptığımız Avrupa Birliği ülkelerinin baskıları sonucu olmuştur. Yurt içine yönelik üretim yapan firmalarda ise böyle bir duyarlılığın oluştuğunu söylemek pek mümkün olmamaktadır. Özelikle konfeksiyoncular gelişmek,  kaliteyi yakalamak ve ihracat yapabilmek için, Eko-Tekstil konusuna eğilmek zorunda kalmışlardır. Bu duyarlılık, konfeksiyoncuların çalıştığı tekstil üreticilerine de yansıyarak, tüm üretim aşamalarının yeniden gözden geçirilmesini sağlamış ve üretilen ürünlerde istenen hususlar yerine getirilmeye çalışılmıştır.

Günümüzde eko-etiketler içinde en çok kabul gören Eko-Teks Standard 100 insan ekolojisi üzerine yoğunlaşmıştır. Ancak bundan sonraki aşama, üretim aşamasını da içine alan çok daha geniş kapsamlı bir alanı içerecektir. Bu bağlamda konfeksiyondan geriye doğru tüm tekstil üretim adımlarında buna lifin üretimi de dahil olmak üzere, üretimlerini yaparken, çevreyi korumak ve bunu bir sistem içinde yaptığını belgelemek zorunda kalacaklardır.

Eko-tekstil kurumları konuya gerçek insan ve çevre dostluğu açısından değil sadece  maddi çıkar açısından bakmakta ve bu nedenle kontrol ve sertifika verilmesini tekellerinde tutabilmek için, bu konularda hiçbir şekilde işbirliğine yanaşmamaktadırlar. Oysaki sürdürülebilir bir kalkınma ve yaşanılası bir dünya için ekonomi ile ekolojinin birlikte hareket etmesi gerekmektedir. Bu olay hiçbir kesimin tekelinde olmamalı, dünya üzerinde yaşayan her birey için bir yaşam biçimi olmalıdır.

 

 

           

 

LİTERATÜR

1)      Doğan F., Uygulamalı Çevre Bilimi ve Çevre Epidemiyolojisi, 1998

2)      Kaboğlu Ö. İ., Çevre Hakkı, 1. Ulusal Kültür Kongresi “Demokrasi Kültürü ve Globalleşme” 3-5 Kasım 1997, İzmir

3)       Seventekin N., Ekolojik Tekstil Üretimi, Sagem, 1996, Bursa

4)      Dollacker A., Bayer AG., Tekstil Maraton Eylül-Ekim 5/1998, s 33-39

5)      Özdoğan E., Yüksek lisans Tezi, 1997, İzmir.

6)      Melliand 10/2000/1

7)      www.oeko-tex.com

8)      Eko-Teks 100 Standardı

9)      Traas, T.P., Stäb, J.A:, Kramer, P.A.G., Cofino, W.P., Tom, A. "Environ. Sci. Technol." 1996,30,1227-1237).