DÜNYA' gazetesinın İzmir Bürosu'nda bir araya gelen hayvancılık sektörü temsilcilerine göre: Hayvancılık, AB sürecinde baş ağrıtacak

  

  Haber kaynağı:  Dünya Gazetesi 18 Aralık 2000 Pazartesi

Son bir yılda sağlanan küçük çaplı teşviklerin bile sektörün gelişimini hızlandırdığını belirten sektör temsilcileri, teşviklerin sürmesi, çiftçi eğitimine ağırlık verilmesi, kayıtdışılığın önlenmesi gerektiğini söylediler. Sektör temsilcileri, Avrupa Birliği'ne uyum sürecinde Türkiye'yi en fazla meşgul edecek konuların başında tarım ve hayvancılığın geldiğini bildirdiler.

Gazeteniz Dünya'nın İzmir Bürosu tarafından düzenlenen "Hayvancılık Sektörünün Sorunları, Çözüm Önerileri ve Geleceği" konulu toplantıya katılan sektör temsilcileri, hayvancılığın düne göre daha iyi durumda olduğunu, ancak teşviklerin artırılması gerektiğini belirterek, aksi halde AB sürecinde önemli sorunlar yaşanabileceğini bildirdiler.

Toplantıya katılan SETBİR Genel Sekreteri Prof. Dr. Erkan Benli, İzmir Damızlık Süt Sığırı Yetiştiricileri Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Halil Tokoğlu, Te-Ta Teknik Tarım Limited Şirketi Sahibi Ömer Tömek, Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü uzmanlarından Erdal Ertürk ve hayvan yetiştiricisi Aycan Dirim, teşviklerin, çiftçi eğitiminin, kayıt düzeninin önemine dikkat çektiler. Sektör temsilcileri, Avrupa Birliği'ne giriş sürecinde Türkiye'yi en çok meşgul edecek konunun, tarım ve hayvancılık olduğunu söylediler.

Sektör temsilcilerine yöneltilen sorular ve verdikleri yanıtlar şöyle:

*Hayvancılık sektörünün bugünkü durumunu değerlendirir misiniz?

Aycan Dirim: Hayvancılıkta iyiye doğru bir gidiş var. Tarım Bakanlığı'nın süt, kaba yem vb destekleri oldu, ancak yeterli değil. Üretici çok zor yıllar geçirdi. Bu nedenle desteklerin artarak sürmesi gerekiyor. Büyük firmalar hayvancılık sektörüne yatırım yapıyor. Bu beni hem sevindiriyor hem şaşırtıyor. Koç'un GAP'ta 25 milyon dolarlık yatırımla dev bir tesis kurmasını hayretle izliyorum. Çünkü o paranın bankacılık sektörüyle hayvancılıktaki getirileri aynı olmayacaktır. Herhalde hobi olsun diye hayvancılığa yatırım yapmıyorlar. Dikkat edilmesi gereken, büyük yatırımların küçük işletmeleri yok etmemesidir.

Devlet politikası olmalı

*Hayvancılık politikalarındaki değişkenlikten yakınıyorsunuz. Bugünkü politikalardan memnun musunuz?

Halil Tokaoğlu: Bugüne kadar hayvancılıkla ilgili doğru dürüst bir devlet politikası oluşturulamadı. 1987'den beri hayvancılık yapıyorum. O günden beri her iktidar kendine göre politika oluşturdu. Örneğin Türkiye'de süt yok, hayvan ithal edelim dediler. Süt bollaşınca daha ucuz diye süttozu ithal ettiler. Piyasada hayvan bollaşınca süt para etmedi, ithal hayvanlar kasaba gitti. Bu olaylar, hayvancılığı olumsuz etkiledi. Bu nedenle hayvancılığın hükümet politikası değil, devlet politikası olması gerekiyor.

*Hayvan ithalatı, sektörü nasıl etkiledi?

Halil Tokaoğlu: Avrupalının ineği yılda iki kez yavrulamıyor, ama bizden daha ucuz damızlık satıyorlar. Bizde damızlık 1 milyar 100 milyon lirayken, Avrupa'da 850 milyon lira. Bu fark, Avrupa'da üreticiye verilen teşvikten kaynaklanıyor. Avrupa ülkelerinde 2 bin 800-3 bin marklık hayvanları sadece 3. dünya ülkelerine satmak için ellerinde tutuyorlar. Kendi damızlıkları 5-6 bin markın altında değil. İthal hayvanların, bizimkilerden daha iyi olduğuna katılmıyorum. Bize de destek verilseydi onların seviyesini çoktan geçmiş olurduk. İsrail'de çok sıkı bir disiplinle üretilen İsrail ırkının temeli, Güneydoğu Anadolu'dan götürülen 'güney kırmızı' denen ineklerdir. İsrail ırkı süt verimi açısından dünyanın en yüksek ırkları arasına girdi. Demek ki işin aslı ıslahtan geçiyor. Kendi damızlığımızı kendimiz yetiştirmeliyiz. Bunun için hayvancılığın devlet politikası olması ve damızlık yetiştiren düve işletmelerine ciddi teşvikler verilmesi gerekiyor.

* Hayvancılığımızın bugüne nasıl geldiğini özetler misiniz?

Erkan Benli: Değişik partiler döneminde tarım politikalarının belirlenmesinde rol aldım. Türkiye, 1980'lere kadar iyi kötü tarım ve hayvancılıkta birtakım politikalar geliştirmeye çalıştı. Ancak 24 Ocak 1980'de alınan kararla serbest piyasa ekonomisi düzenine geçilmesi, küreselleşmenin etkileri ve GATT'ın Tarım Anlaşması, tarım ve hayvancılığımızı büyük bir sıkıntıya soktu. 1983'te Ortak Pazar'dan sıfır gümrükle süttozu, 1985'te sıfır gümrüklü donmuş et ithalatı serbest bırakıldı. 1988'de Et-Balık Kurumu'na sağlanan kaynak yanlış kullanıldı, özellikle Doğu Anadolu'da bulunan her hayvan kesildi. 1990'lı yıllarda yüzde 60-65'lere varan gümrük vergisi ve fonlarla önemli bir kaynak yaratıldı, ancak hayvancılık için kullanılmadı. Hayvancılık hep göz ardı edildi. Yine 1990'lı yıllarda 2678 sayılı yasaya uygun kombinalarda ve tesislerde kesim yapanlara prim ödenmesi kararlaştırıldı, ama uygulama verimli olmadı. 1996'dan itibaren dış tehlikeler başladı, ithalat iki aylık kısıtlamalarla engellenmeye çalışıldı. 1997 ve 1998'de ise et fiyatları bir anda yüzde 113-155 oranında arttı ve ne bulduysak keser hale geldik.

Hayvancılık desteklenmeli

*Sizce hayvancılığın ülke açısından önemi nedir?

Erkan Benli: Et ve süt ürünleri yeterli, kaliteli, sürekli üretilirse sanayici, ihracatçı ve tüketici de yararlanır. Türkiye, bugün yol ayrımında. Artık bitkisel üretim kadar ve hatta daha fazla oranda hayvancılığa destek vermek zorundayız. Çünkü hayvancılık, ülkenin ihtiyacı olan katma değer ve genç nüfusun beslenmesi açısından çok önemlidir. Bu nedenle Türkiye, tarımsal politikalarında hayvancılığa ciddi olarak önem vermelidir.

*Hayvancılık konusunda en son çıkan 45 trilyonluk destek yeterli mi?

Erkan Benli: Türkiye hayvancılığı için 45 trilyon kaynak ayrılması bence çok komiktir. Bu, bir futbolcunun transfer parasıdır. Hayvancılığa çok ciddi kaynaklar ayırmalıyız, aksi takdirde istenen verimi alamayız.

* Hayvancılık sektöründe zincirin en zayıf noktası olan üreticiyi nasıl güçlendirebiliriz?

*Erdal Ertürk: Sanayici, üretimden pazarlamaya uzanan zincirin en zayıf, ama en önemli noktasının üretici olduğunun farkına vardı. Bu nedenle üreticilere eğitim vermeye başladı. Bunu devlet yapamıyor, çünkü imkanları çok kısıtlı. Bu nedenle sözleşmeli çiftçilik ve devletin elindeki yayın hizmetleri özel sektörün eline geçmeye başladı. Özel sektörün çabası, sektörün geleceği açısından memnuniyet verici.

*Siz hem üniversite kökenlisiniz hem de sektörde anahtar teslimi projeler gerçekleştiriyorsunuz. Size göre sorunların kaynağı nedir?

Ömer Tömek: Geçmişle kıyaslandığında hayvancılık daha iyi durumda. Bunun tek nedeni, devletin şu sıralar işe bulaşmaması. Bulaştıkça dengeleri bozacak bir önlem geliyor. Örneğin yakın bir zamanda devlet ucuz krediyle hayvan ithalatı imkanı sağladı. Amaç, hayvan sayısını dolayısıyla üretimi artırmaktı. Sonuçta çok sayıda hayvan geldi, dağıldı, piyasa dengeleri bozuldu, fiyat çok ucuzladı ve insanlar hayvanlarını kasaba gönderdi. Elimizde doğru dürüst istatistik yok ama söylenenlere göre Türkiye 4-6 milyon civarında hayvan kaybetti. Prim de tek başına teşvik değil. Gerçek teşvik, bir üretim dalını ekonomik olabilecek bir ortama kavuşturmaktır. Yoksa bugün istediğimiz kadar ucuz kredi veya prim verin, karlı olmaktan çıktığı ortamda piyasada yine hayvan kalmayacaktır. Oysa para kazanılacak ortam sağlansa üretim dalı kendiliğinden gelişecektir.

Hayvancılıkta başrol oyuncusu olan yetiştiriciyi eğitmeden ne kadar teşvik verirseniz verin bu iş yine gelişmez. Sorun, eğitimi kimin vereceği? Bakanlığın çiftçi eğitimi konusunda bir kuruluşu var, ama onlar da bilmiyor. Bakanlık bünyesindeki bazı kuruluşlarda, örneğin TİGEM ve bazı araştırma enstitülerinde uygulamalı eğitim verecek insanlar mutlaka vardır. Ayrıca bu işin içinden insanlar, hatta başarılı çiftçiler de kullanılmalı. Çünkü hala birçok hayvan üreticisi silajın ne olduğunu bile bilmiyor. Bu noktada büyük firmaların sektöre girmesi çok önemli. Çünkü her biri, birer bilgi eğitim merkezi haline geliyor.

Üreticinin fikri alınmalı

*Yetiştirici yeterince örgütlenemediği için istek ve şikayetlerini yeterince dile getiremiyor. Bu konuda ne yapılabilir?

Aycan Dirim: Bunun için öncelikle SETBİR'in üreticiyi içine alması gerekiyor. Üretici hakkında verilen her kararda üretici temsilcisi de bulunmalı. Oy yetkisi olmasa bile fikri alınmalı. Çünkü üretici olmazsa sanayici olmaz. Ayrıca sanayicinin yetiştiriciye karşı çok dürüst olmadığını düşünüyoruz. Çünkü yüzümüze söylenenle arkamızdan yapılan çok farklı.

Erkan Benli: Üretici olarak siz de SETBİR'e üye olun. Çünkü üreticiyle sanayicinin bir arada olması çok normaldir. Bizim önerimiz üzerine kurulan Ulusal Süt Konseyi'nin iki başkan yardımcısı var; biri benim, diğeri de yetiştirici temsilcisi. Çünkü bizler vergi veren yüzde 20'lik kesimiz ve kayıdışı olan yüzde 80'e karşı mücadele etmeliyiz.

*Güncel bir konu olan hayvan ve et kaçakçılığı konusunda ne düşünüyorsunuz? Alınan tedbirlerle kaçakçılığın önüne geçilebildi mi?

*Halil Tokoğlu: Kaçakçılık kelimesini içime sindiremiyorum. Çünkü hayvan küçük bir paket değil ki, nasıl giriyor ülkeye? Devletin kaçakçılık karşısında aciz düşmesi affedilir gibi değil. Aylardır Bulgaristan'a boş otobüsler gidip geliyordu, 2-3 yolcuyla ve kişi başına 10 milyon liraya. Otobüsün gidişi önemli değil, dönüşte kaçak et getiriyor. Bir otobüste en az 500-1000 kilogram kaçak et oluyor. Tarım Bakanı, alınan önlemlerle kaçak et hayvan girişini önlediklerini ifade ediyor. Ramazan Bayramı arifesindeyiz ve et fiyatlarında kıpırdanma yok. Demek ki hala kaçak et giriyor ya da stoklarını eritiyorlar.

*Kaçak et konusunda yapılan açıklamalar satışları, dolayısıyla sektörü nasıl etkiliyor?

Erkan Benli: Son günlerde yapılan gelişigüzel açıklamalar yüzünden et satışları büyük oranda düştü. Sanayici gerçek bir kriz yaşıyor. Eğer bir ülkede herhangi bir malın iç fiyatları dış fiyatlarla rekabet edemiyorsa kaçakçılık engellenemez. Bu yasak koymakla da olmaz. Öncelikle yetkililerin gelişigüzel beyanat vermesi önlenmeli. Çünkü bu açıklamalar üretici, sanayici ve tüketiciyi olumsuz etkiliyor.

Et, kayıt altına alınmalı

*Hep dışarıdan gelen kaçak etlerden bahsediyoruz. Peki yurtiçinde hayvan kesimleri kayıt altında mı?

Benli: Bence içerideki kaçak, dışardan gelen kaçak etlerden daha önemli. Çünkü Türkiye'de kesilen etin yüzde 50'sinin kaydı yok. Et Balık Kurumu'nun elindeki 17 işletmeden sadece birinin, ülke genelinde ise 850 belediye mezbahasından sadece 3-5 tanesinin çalışma izni var. Bugün piyasada et maliyetinin çok altında sosis, salam, sucuk satılıyor. Gelir dağılımındaki dengesizlik nedeniyle büyük rağbet görüyor. Bu ortamda kaçak et olmaması mümkün değil. Tüm kesimler devlete yardımcı olmalıdır. Çünkü devlet kendi imkanlarıyla bu kontrolleri yapamıyor. Tarım Bakanı, 31 Aralık'ta çalışma izni olmayan tüm kesimhaneleri kapatacağını açıkladı. O zaman nerede kesim yapılacak?

Erdal Ertürk: Nüfusun genç, gıda harcamalarına ayrılan payın yüksek olması Türkiye'yi cazibe merkezi yapıyor. Kaçakçılığı önlemek için Türkiye'yi cazip olmaktan çıkarmak gerekiyor. Tüketici bilincinin artması da kaçakçılığı önlemekte büyük rol oynayacaktır. Çünkü tüketici kaliteli ürün tüketimine her geçen gün daha çok dikkat ediyor.

*Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne giriş sürecinde tarım ve hayvancılık konusunda neler yapması gerekiyor?

Erkan Benli: Türkiye'nin kendi tarım mevzuatıyla AB tarım mevzuatı arasında uyum sağlayıcı ciddi hazırlıklara girmesi lazım. Çünkü AB'de kayıtdışılık söz konusu değil. Bu hazırlıklar yapılmazsa tarım ve hayvancılık, AB'ye giriş sürecinde hem Türkiye'yi hem AB'yi en çok meşgul edecek konu olacaktır. Bu yüzden de şu anda kimse bu işe bulaşmak istemiyor.

*Biraz da sektörün geleceğine bakarsak sizin öngörüleriniz nelerdir?

Benli: Hayvancılık sektöründe bakanlık düzeyinde değil, hükümet düzeyinde önlem alınmalıdır. Sayın Bakanın söylediklerine katılıyorum, ancak bakanlığın söylenenleri yapacak ne parası ne elemanı var. Yani ziller çalıyor, üretici, tüketici, sanayici duyuyor. Siyasi karar mekanizmalarının duymamasını büyük bir talihsizlik olarak değerlendiriyorum.

Halil Tokoğlu: Bir süre sonra Avrupa'nın protein ihtiyacını Türkiye'nin karşılayacağını iddia ediyorum. Çünkü Avrupa hayvancılığı bırakıyor, biz ise daha yeni başlıyoruz. Avrupa'da tarımdan geçinen nüfusu yüzde 7'ye düşürdüler, bizde ise bu oran hala yüzde 45'lerde. Yani onlar artık bu zor işle uğraşmak istemiyorlar.

Sütte fiyat tartışması

*Türkiye'de süt üretiminin büyük bölümü kayıtdışı. Bu kayıtdışılık nasıl önlenebilir?

Benli: Türkiye'de üretilen sütün yüzde 80'i kayıtdışı. Sadece yüzde 20'si kayıt içinde. Bizce sütte yüzde 8 olan KDV yüzde 1'e indirilirse kayıtdışılık önlenir. Ayrıca bizde sütün kalitesi çok düşük, bakteri oranı kabul ettiğimiz oranın 50 misli üstünde. Hollanda'da üretilen sütün yüzde 99'u, Fransa'da ise yüzde 86'sı kayıt içinde. Dünyada okul sütü projesini uygulamayan ülke yok. Bu proje ilkokul çağındaki çocuklara devlet eliyle her gün süt dağıtılmasıdır. Bu konuyu Tarım, Sağlık ve Milli Eğitim Bakanlıklarına götürdüm. Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu, bana fındıktan, incirden örnekler verdi. Ben de dünyada fındık, incir dağıtan hiçbir ülke yok ama birçok ülkede okul sütü projesi uygulandığını söyledim. Dünyada en az süt içen ülkelerden biriyiz. Bugün Portekiz'de günde 1 milyon çocuğa her gün süt dağıtılıyor. Sanayici ve üretici pay vermeye hazır. Bu projeye uzun vadeli bakmak lazım. Çünkü tüketim alışkanlığını geliştirerek hayvancılığa ivme kazandırabilecektir.

*Türkiye'de sokak sütçülüğünün önlenememesinin nedeni nedir?

Tokoğlu: Bence tek nedeni süt sanayicileridir. Çünkü asgari ücretli bir çalışanın her gün market fiyatlarıyla süt alması mümkün değil. Bu yüzden insanlar sokak sütçülerine yöneliyor. Sütün üreticiden çıktığı fiyatla market fiyatı arasında korkunç bir fark var. Bu fark kapatılmadığı sürece sokak sütçülüğünün önüne geçilemez.

*Yurtdışında süt fiyatları nasıl ayarlanıyor?

Benli: ABD Tarım Bakanlığı, süt fiyatları düştüğünde piyasaya girip süt alıyor. AB'de süt fiyatı ilan ediliyor, fiyat bunun altına düştüğü zaman piyasadan alım yapılıyor. Bu uygulamayla fiyatlar düşmez. Bunun adı müdahale alımlarıdır ve Türkiye'de de bu sistem uygulanmalıdır. O zaman süt fiyatlarında istikrar sağlanır ve tüm kesimlerin sorunları halledilir.

*Süt üreticisi sütünü gerçek fiyatından değerlendirebiliyor mu?

Dirim: Sanayici, Yunanistan ve Bulgaristan'ın sütüne muhtaç olmadan bizi ayakta tutmanın yollarını aramalı. Avrupa'dan yardım alacağımıza kendi sanayicimizden yardım alalım. Sanayici biraz daha anlayışlı olsun, biz ölürsek ne olur, onu düşünsün.

Katılım Ortaklığı Belgesi'nde tarım ve hayvancılık

Kısa Dönem (2001):

-İşleyen bir arazi kayıt ve hayvan kimlikleri sistemiyle bitki sertifikaları düzeninin kurulması, tarım piyasalarının izlenmesi için idari yapının iyileştirilmesi, çevresel, yapısal ve kırsal kalkınma önlemlerinin uygulanması.

-Hayvan ve bitki hastalıklarıyla mücadele için mevzuat oluşturulması, topluluğun hayvan ve bitki sağlığı mevzuatı için uyum stratejisinin belirlenmesi, laboratuvar testleri, denetim düzenlemeleriyle kuruluşları alanındaki uygulama yeteneğinin geliştirilmesi.

Orta Dönem (2002-2003)

-Tarımsal ve kırsal kalkınma politikalarıyla ilgili müktesebat için hazırlıkların tamamlanması.

-Gıda işleme kuruluşlarının (et, süt işleme tesisleri) AB sağlık ve kamu sağlığı standartlarına göre modernize edilmesi, test ve teşhis imkanlarının geliştirilmesi.