Eser Karakaş
Türkiye, son bir haftadır asırlardır konuşmadığı bir sorununu, tarım sorununu, tartışmaya ama kanımca yanlış bir formatta tartışmaya başladı. Tarım tartışmalarının en üst aşamasına çıkışı Sn. Yüksel Yalova'nın Tütün Yasası'na ilişkin muhalefeti nedeniyle Devlet Bakanlığı görevinden istifa etmesi ile gerçekleşti. Hafta içinde de buğday taban fiatının açıklanması Tarım Bakanı Sn. Gökalp ile Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Sn. Derviş arasında ciddi sayılabilecek bir sürtüşmeye neden olmuştu.
Sn. Yalova'nın yazılı olmayan istifa gerekçesi yasa tasarısının içeriği ile ilgili olmasına karşın kanımca işin özünde Sn. Bakan'ın tütün üretiminin hala çok önemli olduğu Aydın Vilayeti'nin milletvekili olması yatıyor. Seçmenine gerekli mesajı verip geri çekilmek isteyen Sn. Yalova'nın meselenin bu kadar uzayacağını tahmin ettiğini zannetmiyorum. Sn. Gökalp ile Sn. Derviş'in tartışmasının özünde ise tarım sektörünün temel yapılanması değil kısır bir fiyat anlaşmazlığı mevcut.
Türkiye bugün uluslararası skalada maalesef çok parlak bir yerde durmuyor. Birleşmiş Milletler bazlı sıralamalara göre orta gelirli ülkeler grubunun aşağılarına doğru kaymış bulunan ülkemizin içinde bulunduğu dördüncü ligden yapılması muhtemel bir dizi yanlış sonucunda beşinci lige yani düşük gelirli ülkeler grubunun üstlerine inmesi imkansız değil.Türkiye'nin içinde bulunduğu bu çok da parlak olmayan durumun kanımca en önemli nedeni bir dizi ekonomik ya da uluslararası sorununu kangren yapmaktaki inatçılığı ve adeta bu sorunların çözülmemesi için direnç göstermesi. Tarım meselesi, Kıbrıs sorunu ve Yunanistan ile ilişkiler, AB macerası, sivil-asker ilişkilerindeki garip yapılanma, din-devlet ilişkilerindeki tuhaflıklar, resmi ideoloji dayatması Türkiye'nin çözmemekte inat ettiği konuların başında gelenlerden. İlk sırada saydığım tarım sorunu da yine kanımca bu önemli sorunların da en önemlisi.
Türkiye'nin kökleri çok derinlere inen tarım meselesinin özünde verimlilik fukaralığı ve tarımsal nüfusun 2001 yılında hala toplam nüfusun yaklaşık yarısını oluşturması gerçekleri yatıyor. Aslında verimsizlik ve nüfus problemi de ünlü 'tavuk-yumurta' ikileminin bir benzeri. İçinde bulunmak istediğimiz dünyada yani Avrupa Birliği içinde ya da üyesi olduğumuz OECD grubu ülkelerin hiçbirinde benzer bir yapılanma mevcut değil. Avrupa Birliği içinde tarım sektörünün yarattığı katma değerin milli gelir (Avrupa Birliği) içindeki payı yüzde ikiye kadar düşmüş durumda. Tarımsal nüfus ise toplam nüfusun hızla yüzde beşinin altına düşüyor. Ülkemizde ise tarım kökenli katma değerin milli gelirimiz içindeki payı hala yüzde onbeş, tarımsal nüfus ise yaklaşık toplam nüfusun yüzde kırkbeşi. Bu görüntü Türkiye'yi maalesef bir iktisat tarihi müzesi haline dönüştürüyor. Çağdaş bir ülke olmanın olmaz ise olmaz koşulu tarım nüfusunun toplam nüfusun yüzde onu düzeyine çekilmesi. Bu yönde bir gelişmenin ülkemizde çok büyük toplumsal sorunlara neden olacağı kesin. Ancak bu muhtemel sorunlarla yüzleşmeden, bu sorunlara toplumsal içeriği güçlü çözümleri hep birlikte üretmeden, Türkiye'nin muassır medeniyet seviyesini yakalaması olanaksız. Zorluklarla yüzleşmeyi ve sadece tarım konusunda değil, diğer sorunlarda da, örneğin Kıbrıs meselesinde, çözüm üretmeyi artık öğrenmemizin vakti çoktan geldi.