ANKARA - Sebze ve meyve tohumlarının ıslah edilmesi sayesinde, bu ürünlerin büyüklük ve şekilsel özelliklerinde önemli değişiklikler sağlanırken, verimde de 4-5 katına ulaşan artışlar elde ediliyor. Tohumlarda yapılan genetik iyileşmelerle ayrıca, sebze meyve üretiminde giderek daha az ilaç kullanımının gerekeceği belirtiliyor. Türkiye Tohumluk Endüstrisi Birliği Derneği (TTEBD) Başkanı Yavuz Batur, yaptığı değerlendirmede, çilekte büyüklük, küçüklük, kırmızılık ve koku özelliğinin hormonla veya tarımsal ilaçla değil, tamamen tohumla ilgili olduğuna işaret ederek, "Genetik ilerledikçe, sebze meyveye istenilen özellik katılabiliyor. Firmalar, söz gelimi, genetik olarak büyük çilek ile genetik olarak kokulu olan çilekleri birleştirip, büyük ve kokulu çilekler üretmeyi sağlayabiliyor" dedi.
Tohumların ıslah edilmesi sayesinde, artık "doğal üretim sezonları" dışında, 12 ay her türlü sebzenin üretiminin mümkün hale geldiğine işaret eden TTEBD Başkanı Yavuz Batur, "Doğada böyle bir şey yok. Kışın domates, kabak yiyorsanız, bu tamamen genetiğin bir başarısı" dedi.
Fire çok azaldı
Batur'un verdiği bilgiye göre, ıslah çalışmaları sonucunda sebze ve meyvelerin şekillerinde büyük gelişmeler oldu. Artık, çok daha düzgün şekilli, gösterişli ürünler elde ediliyor. Üretim ve tüketimde firenin yok denecek kadar azaldığını vurgulayan Batur, açıklamasında şu görülmere yer verdi:
"Önceden patatesler eğri büğrü olurdu, soyarken yarısı çöpe giderdi. Şimdi çok düzgün ve kolay soyulabiliyor. 1980'lerde, domatesin yüzde 25'i tarlada kalıyor, yüzde 25'i de yollarda telef oluyordu. Hasat bir gün gecikince, ürün çürümeye başlıyordu. Üretilen 10 milyon ton dometesin ancak 4-5 milyon tonu sofraya geliyordu. Yüzde 40-50'ye varan fire oranı bugün sıfıra yaklaştı. Birçok üründe yüzde 5'in üzerine çıkmıyor."
Verim 4 - 5 kat arttı
TTEBD Başkanı Batur, Türkiye`de 1988'de melez havuç tohumu satmaya başladıklarını anımsatırken, şu bilgiyi verdi: "Beypazarı'nda bir dönüme 700 gram tohum atılıp, 1.5-2 ton havuç alınıyordu. Üstelik eğri büğrü olduğu için yüzde 50'si fireye gidiyordu. Bugün dönüme 200 gram tohum atıp 5-6 ton ürün alınıyor. 10 tona kadar ürün alınan tohumlar var. Fire sıfıra yakın, kırılma, şekil bozukluğu yok. Bugün dünyanın her yerine ihraç edilebilecek kadar kaliteli havuç üretebiliyoruz."
Domateste verimin 3-5 tondan 8-10 tona kadar çıktığını, firenin yüzde 40'tan yüzde 5'e kadar düştüğünü anlatan Batur, salatalıkta ise verimin 5 kata kadar arttığına işaret etti. Batur, üretimdeki artışta, ıslah edilmiş, hibrit tohum kullanımı yanında ilaç, gübre kullanımındaki artış ve sulama tekniklerinin gelişmesinin de etkili olduğunu vurguladı.
Tarımsal ilaç gerekmeyecek
Islah çalışmaları ile hastalıklara karşı dayanıklı genlerin ön plana çıkarıldığına da işaret eden Batur, "İlacın en büyük alternatifi tohum. Genetik olarak ne kadar hastalıklara dayanıklı tohum üretilirse, o kadar az ilaç kullanılacak. En büyük doğal mücadele, genetik olarak hastalıklara dayanıklı tohum üretmekle mümkün olacak" dedi. Tarımda, "nematod" diye bilinen toprak altı zararlıları olduğunu, Antalya'daki seraların yüzde 60-70'inin bu hastalıkla bulaşık olduğunu anlatan Batur, şu bilgiyi verdi:
"Bununla mücadele için kullanılan metilbromit adlı ilaç, en büyük kanserojendir. Antalya'da seralar 2 yılda bir bu gazla ilaçlanıyor. Şimdi giderek bu hastalıklara dayanıklı tohumlar ve çeşitler geliştiriliyor. Dolayısıyla bu ilacı kullanmanıza gerek kalmayacak. Zaten Dünya Sağlık Teşkilatı da 2004'te bu ilacın üretimini durduruyor. O kadar kansorejen bir ilaç, ama kullanmaktan başka çare yok."
|